Çığlıklar ve Fısıltılar*

Damarlarım korkumun sıkışmasına engel oluyor. Ellerim sımsıkı, her an bir duvara çarpacakmışım gibi zonkluyor beynim. İçimi kudurtan bazı şeyler kanımı kışkırtıyor sonra. Geçmişin benden aldıklarını hiçe sayıyorum, olmuyor. Bir yerden başlamanın endişesine takılıyor dişlerim. Ağzıma geleni söyleyerek ferahlatamam içimi.

‘’Saat pazartesi sabahı erken ve ben acı çekiyorum’’

Evde kimseler yok. Odanın kapısı kilitli. Üst kattakilerin ayak sesleri huzurumu kaçırıyorlar defaatle. Köpekler havlıyor. Kargalar ağaçların dallarında geceye karışmış. Ama umursamıyorum hiçbirini. Geçeceğinden değil, gözlerim Maria’nın bakışlarına değiyor. Duvarda kocaman bir saat: 10.05. Güneşin ışıkları duvardan sızıyor. Geriye doğru saymanın ülke ekonomisine bir katkısı yok. Karin’in suratı her zamankinden biraz daha soğuk ve kalın. Anna’nın göğüsleri baş ağrımı dindiriyor: Anne/Anna şefkati. Maria, yüzünün sert çizgilerini makyajla örtmekten çekinmiyor. Doktorun ağzından alıyorum lafları. Doktor bazı haklılar gibi ukala. Maria üzgün ve Karin daha da kızgın. Üç kızkardeş doktora âşık. Bir şeylerin rahatsız ettiği kesin içimin kenarlarını. Pencere aralık ve bu aralıktan rüzgâr vuruyor ayak parmaklarıma. Dikkatim dağılıyor defaten. Ölümden korkmamam gerektiğini anlıyorum sonra. Fakat söylediklerim beni yarına kadar götüremeyecek kadar bulanık. Kendimi köşeye sıkıştırıyorum. Zaman aleyhime işliyor. Tehditler savuruyorum; nafile. Dilim beni ele vermeyi kader sanıyor. Hayır bu filmde isyan yok. Dizginliyorum sinir uçlarımı bu yüzden. Herkesin bilmesini isteyecek kadar ölüm yaklaşmamış bedenime henüz. Sakladıklarımın ne kadarı sahici onu düşünüyorum. Kendimi gülmemeye çabalıyorum. Gözlerim kayıyor saate yine. Epey geç olmuş.

Ingmar Bergman sen ne güzel bir insansın öyle! Resimler, saatin tik taklarına eşlik edercesine sert. Karanlık camdan bakınca da karanlık. Annem kızkardeşlerime bir şeyler fısıldıyor. Anna sen neden bu kadar şefkatlisin peki? Anne olmak yeterli değil bunun için Anna. Soru sormak istiyorum. Annemin sesi giriyor aramıza. Aramızda sırlar. Kapı vuruluyor. Agnes acı çekiyor her daim. Şefkat diliyor kardeşlerinden ama korku engelliyor ruhlarını. İmdadına Anna yetişiyor bu defa da. Anna’ya bakınca annemi görüyorum. Ablamın çığlıklarına çok benziyor Agnes’in çığlıkları. Acılarının benzerliğinden dem vuruyor olmam eksik bildiğim bazı şeylerin varlığından bihaber olduğuna mı işaret bilmiyorum. Çığlıkların hangi dili konuştuğu kimin umurunda ki. Dışarısı bizden habersiz. Acı, sinsice düştüğü yere acı verir.

Gece yarısı ve ben tek başımayım.

Karin kapıda. Anna odanın içinde. Annem bana sesleniyor, kısık sesle. Kızkardeşlerim birilerini çekiştiriyorlar masum kelimelerle. Yüzlerinde saklayamadıkları müzmin yorgunluk mutsuzluğa dönüşüyor sanki. Yeterince tanıyor muyuz birbirimizi? Bunca zaman niçin gözlerimizin içine bakamadık. İç dünyalarımızın kaçta kaçı kardeş. Bu oran kanımızı donduracak kadar heybetli mi? Kanımızın kırmızı olması dışında ne kadarı bize ait? Karin soyunuyor. Anna’nın ellerine ihtiyacı var.

”Seninle kalacağım. Burada kalacağım. Ağlama”Cries And Whispers/1972

Annem kapıyı kilitliyor. Yabancıların içeriye sızmasına gönlü el vermiyor. Annem’in ablama söylediği sözler geliyor aklıma. Ben ölürsem odanın duvarları dağılacak. Anne, cennet ayaklarının altında, bizi düşünmeyi bırakmalısın, diyemiyorum. Duvarlardan kastı sizden gizlediğim bir şey elbette. Agnes’in çığlıkları beni tedirgin ediyor artık. Maria kurnaz bakışlarla Karin’i dikizliyor. Odanın duvarları kırmızı. Beyaz elbiseler dolanıyor etrafta. Berrak fikirler çağrıştırıyor beyazlar. Evin duvarlarından damla damla kasvet dökülüyor. Suratları gergin kızkardeşlerin. Anna’nın yüzündeki hüzün çürümüş bir vaziyette hazır bekliyor. Masumiyet çizgilerini yitirmemişçesine süzüyor göz kenarlarını Agnes’in. Anna’nın şefkatine ihtiyacı var. Benim annemin ellerine. Karin ile Maria miras bölüşme peşinde. Anna’nın yoluna bakması gerektiğine karar veriyorlar. Anna’nın hakkı var Agnes üzerinde. Öyle bırakamayız diyorlar. On iki yılın emeğini birkaç ucuz lafla geçiştiriyorlar. On iki havarinin Hz İsa’nın üzerinde hakkı olduğu gibi. Yehuda dahil. Yehuda vicdan azabından intihar ediyor. Son bulmalı her şey. Son yemek. Son ihanet. Son peygamber gelmeli. Son buluyor ihanet, derken sırtından vuruluyor peygamber.

Aramızda cam bir perde. Berrak. Ellerimi uzatsam, Maria’nın yüzüne değecek. Zaman geçtikçe filmin sonuna yaklaşıyorum. Çığlıklar yerini vicdansızlığa terk etmiş ve asıl gerçekler ifşa olmuş durumda. Odadan çıkmamalıyım. Çıkarsam ele verebilirim çirkinliğimi. Maria ve Karin salonda karşılaşıyorlar. Aslında bu bir veda. Son bir veda yemeği sonrası. Son ihanet bu kapının önünde gerçekleşiyor. Maria dün akşam Karine söylediği lafları unutmuşçasına alaylı bir bakışla cevap veriyor. Karin’in suratını geçici ele geçiren o sükunet tekrar kalın hatlara bırakıyor. İntikam ve kıskançlık aynı vagonda yolunu bulmuş ilerliyor.

Ve Agnes’in günlüğü. Anna’nın elinde. Kelimeler akıyor ağzından. Bahçeye sürüklüyor bizi günlük. Maria ve Karin’in geldiği o ilk güne. Beyazlar ve yeşiller. Agnes’in yüzünde huzur miskalleri. Benimse suratım gergin. Fısıltılar geliyor aralıktan.

Annem uyumuş olmalı. Sessizlik içinde odanın. Dışarıda yağmur. Çığlıklar duyulsun diye annemin kulağına fısıldıyorum ama Agnes’in çığlıkları gene geceyi deliyor:

‘’Saat pazartesi sabahı erken ve ben acı çekiyorum’ Cries And Whispers/1972

***
Resim I: http://2.bp.blogspot.com/-9PZicnYLRqU/VffHVxZr2BI/AAAAAAAAED0/wAn0pgOg-8g/s1600/criesandw.jpg
Resim II: http://1.bp.blogspot.com/-ALCOo3w5DeY/T_8536uoanI/AAAAAAAACUk/IsXjIqlkg8s/s1600/criesandwhispers3.jpg

Son Yazılar

Harun Aktaş Yazar:

''Toparlanın gitmiyoruz''