Deprem İlahi bir uyarı mıdır?

Sahip olduğumuz bilgi, düşünce, inanış ve anlayışlar olayları ve olguları farklı değerlendirmemize ve anlamlandırmamıza sebep olmaktadır. Bunu son zamanlarda yaşanan depremlerle ilgili yorumlarda da görmek mümkün.
Nitekim bir çok kimse depremlerin sebepleri ve sonuçları üzerinden çıkarım yaparken, daha çok bu depremlerin Allah’ın bir imtihanı ve uyarısı olduğu üzerinde ittifak etmektedir.
Gerçekten Allah, kullarını bu şekilde imtihan edip, cezalandırır veya ödüllendirir mi?

Kur’an’da tabiat ve tabiattaki işleyiş Allah’ın eşsiz yaratması, insan üzerindeki nimeti ve rahmeti olarak anlatılır. Kur’an kader terimini öncelikle evrenin ve kainatın yaratılışındaki düzen anlamında kullanır. Nitekim; “Şüphesiz biz her şeyi belli bir kader (ölçü)’e göre yarattık.” (Kamer/49); “Gökten uygun ölçüde (kader ile) su indirir, onu arzda tutarız. Kuşkusuz bizim onu gidermeye de gücümüz yeter.” (Mü’minun/18); “Bakmazlar mı yağmur yüklü bulutlara ve görmezler mi nasıl yaratılmış onlar? Ve bakmazlar mı göğe, nasıl yükseltilmiş? Ve dağlara nasıl sağlamca dikilmiş? Ve toprağa nasıl yayılmış? (Ğaşiye/17-20); “O Allah ki, yarattığı her şeyi güzel yapmıştır.” (Secde/7)
Bu ve benzeri onlarca ayette Rabbimiz, kainatın mükemmel bir şekilde ve belli bir ölçüye (kader) göre yaratıldığını ve varlıkların işleyişinin de yine aynı ölçü ve takdir üzerine olduğunu belirtmektedir. Yani Allah’ın yaratmasında ve bu yaratılan şeylerin devamlılığında aynı düzen ve kurallar devam edegelmektedir.

Rabbimiz göğe bir düzen ve mizan koymuş, bunun neticesinde rüzgarların nasıl eseceği, yağmurun ve karın nasıl yağacağı, gökteki yıldızların, gezegenlerin nasıl hareket edeceği hep bir ölçüye (kadere) bağlandığı gibi, aynı şekilde yeryüzünün yaratılmasında ve hareketlerinde de aynı işleyiş devam etmektedir.

Yerkürenin çekirdeğinin eriyik bir maden ve ısısının 4.300-6.300 C olması, bunun sonucunda basınç ve manyetik alanların oluşması, yerkürenin üst tabakasını oluşturan manto katı olduğu halde daha derinlerde sıvı magmanın olması ve bu magmanın etrafının kalın taş bloklar (levhalar) tarafından sarılması sonucu, bu yapıların sürekli hareketli ve birbiriyle etkileşim içinde olması ve bir birini sıkıştırması, karaların birbirinin üstüne çıkması veya altına girmesi sonucu oluşan depremler, tabiattaki ölçü ve dengenin bir sonucudur.

Dünyanın şekil yapısı itibariyle bazı bölgelerde çok az, bazı yerlerde de daha sık deprem olmaktadır. Örneğin Pasifik Okyanusu kuşağı, Meksika, Peru, Türkiye, İran, Kafkasya, Himalaya, Endonezya adaları, Filipinler, Japonya, Kuzey Afrika, Hawaii gibi ülkeler birinci derece deprem bölgesi iken; Sibirya, Kanada, İç Afrika ve Brezilya’da hemen hemen hiç deprem olmamaktadır. Bu yerkürenin oluşumu ile ilgili bir düzenin sonucudur. Dünyanın oluşum süreci hale davam ettiğine göre, zamanla depremin görüldüğü bölgeler de değişebilir.

Özetlersek depremlerinde meydana gelmesi Allah’ın tabiata koyduğu kuralların ve ölçünün bir göstergesidir ki buna Kur’an’da “Sünnetullah’ denmektedir.

Kainatta zerreden küreye kadar her şey bu ölçü ve nizamın etkisi altındadır. İnsana düşen modern aklın yaptığı gibi tabiata savaş açıp onu zaptu rap altına almaya çalışmak değil, onunla uyumlu olmak ve bu tabiat olaylarına karşı tedbirli davranmaktır.

Kur’an’da geçen Ad, Semud, Eyke, Asbabu Fil, Hicr Ashabı, Ress kavmi gibi kavim ve milletlerin helak olmalarına sebep olan şeyleri irdelediğimizde peygamberlerin tebliğine ve açık mucizelerine inkarın yol açtığı helakler olduğu görülecektir. Bu onların cezalandırılması olarak tecelli etmiş olan yanlış davranışlarının ve inkarlarının sonucudur. Zaten Rabbimiz bu kavimlerin helak olacaklarını onlara bildirmiş ve bu konuda onları uyarmıştır.

Buradan hareketle ve daha önce yaşadığımız depremleri bu kıssalardaki gibi yorumlamak pek mümkün gözükmemektedir. Çünkü helak olanlar mümin değil kafirlerdir, vahyi ve açık mucizeleri inkar etmiş toplumlardır.
Ancak buradan hareketle de şunları söylemeden geçmeyelim. Evet deprem Allah’ın kainata koyduğu ölçülü işleyişin neticesidir. Allah bununla kullarına zulmetmez. Ancak insan da bu dünyada bir misafir olduğunu, kendi kuvvetinin bir sınırı olduğunu bilmeli, tabiatın işleyişi karşısında ne kadar aciz olduğunun farkında olmalıdır.

Başımıza gelen bu olaylara karşı tedbirli davranmalı, insan olarak üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirmeli, daha yaşanılır ve planlı şehirler kurmalıyız.
Depremin evlerimizi, binalarımızı, işyerlerimizi sarstığı gibi gönüllerimizi ve aklımızı da sarsması; yaşadığımız hayatı, amaç ve hedeflerimizi tekrardan gözden geçirmemize vesile olması duasıyla…

Fotoğraf kaynak:http://www.sismikaktivite.org

Son Yazılar

Doğmak ve varlık hamuruna maya tutmak, Yokluk denizinde inci mercan olmak, Kah yel gibi şaha kalkmak, Kah toprak gibi ölü kalmak, Her an yeniden doğmak; ölüme, Ölümüne yaşamak; yaşamak için ölmek, Diri olarak doğanlara ne mutlu, Doğduğu halde ölenlere ne acı. 1975 yılında Adıyaman’da doğdu. 2002 yılında Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu. 2014 yılında Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kelam ABD’nda yüksek lisansını tamamladı. 2003 yılından beri MEB bünyesinde DKAB öğretmeni. Beyan Yayınlarından, “Tevhid Düşüncesi Ekseninde Kişisel Gelişim Kitapları” adlı kitabı mevcuddur.